1903 yılında Erzurum'da Cedid mahallesinde dünyaya gelen Garip Hafız’ın adı, İbrahim Hakkı olup Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunlarındandır. Anne tarafından dedesi Hacı Mahir Efendi, Rifaî tarikatı şeyhi idi.
Garip Hafız, Erzurum'da, Mustafa Niyazi Efendi'den Kur'an-ı Kerim dersi alır ve çok küçük yaşlarda hafız olur. Yine Erzurum'da Hacı Ahmed Efendi'den hat dersi alır. Kur'an-ı Kerim'i çok güzel okumaktadır. Mustafa Niyazi Efendi, Garip Hafiz'ı talebeliğe kabul etmeden önce istihareye yatmasını ve rüyada ne gördüğünü söylemesini ister. Rüyasında, hocası Mustafa Niyazi Efendi onu elinden tutarak camiye götürmektedir. Caminin içerisinde on iki âlim yarım daire şeklinde halka kurup oturmuşlardır. Mustafa Niyazi Efendi camideki âlimlere: “Efendiler, bu çocuk kıraat ilmini öğrenmek için talebe olmak ister. Ne buyurursunuz?” diye sorar. Onlar da: “Oku hafız, oku!” diye karşılık verirler. Ertesi gün Garip Hafız rüyasını Mustafa Niyazi Efendi'ye anlatır ve böylece ondan kıraat ilmini öğrenir. On iki yaşına geldiğinde annesini kaybeden Garip Hafız, Erzurum'dan Sivas'a gider. Burada Kazancızâde Emin Edip Efendi’nin sohbetlerine devam eder. O zattan feyiz alır. Sivas Darül Muallimin okulunda Arapça ve Kur'an-ı Kerim hocalığı yapar. Bir yıl sonra -o zamanlar Sivas'a bağlı olan- Gümüş Nahiyesinin Encümen Azası olan Sofu Şükrü Efendi'nin ısrar ve tavsiyesi ile Gümüş'teki Yörgüç Rüstem Paşa Camii'ne Hoca olarak gönderilir. Aynı zamanda Gümüş’teki Haliliye Medresesine devam eder. (1918-1919) Askerlik görevine Merzifon'da başlayıp, Vezirköprü askerlik şubesinde tamamlamıştır.
Haliliye Medresesi’nde yakınında bulunanlara İslam ahlakını öğretmekten geri durmaz. İbadet saatlerinin dışında ziyaretine gelenlerle sohbetlerde bulunur. Garip Hafız Efendi, çok kibar, nazik ve yumuşak huylu bir zattır ve kimseyi katiyen incitmez. Birisinin hatasını görse, bunu ona başka yollardan duyurur, "Sen böyle yapıyorsun", diyerek yüzüne vurmaz. İbadetlerini çok gizli yapardı. Dikkati çeken her şeyden sakınırdı. Son derece dikkatli ve hayâ sahibi idi. Sohbetlerinde kimseyi sıkmazdı. Bütün hayatını diz üstü oturmakla geçirdi. Sohbetine gelenler ne murad ederlerse, sormadan cevap alırlardı. Garip Hafız Hazretleri'nin ziyaretine gelen bir zat: "Hoca Efendi! Ben de sizin gibi olmak istiyorum" deyince:
"Pazarda satılsa otuza kırka
Ben de alırım vücuduma öyle bir hırka"
cevabını verir.
Taşovalı Kadir Hafız bir gün iki arkadaşı ile ziyaretine gelir. Kendisine: "Efendim! Nefsini tanıyan, Rabbini tanır" hadis-i şerifi üzerine sohbet buyursanız, memnun oluruz" der. Garip Hafız Efendi: "Evladım! Bu makam çok yüksek bir makamdır. Siz şeriatın emirleri ile iktifa edin. Basamak basamak çıkın bu makama" dedikten sonra şu beyitleri okur:
Sür çıkar ağyarı dilden, ta tecelli ede Hak
Padişah saraya konmaz, hane ma'mur olmadan.
Kenz açılmaz sol gönülde ta ki pür-nur olmadan,
Mutu kable en temutu sırrına mazhar olan
Haşr-ü neşr-i buldu gördü, nefha-i sur olmadan.
Biz ricaliz, geçmişiz kim gör ezelden ta ebed
İçmişiz aşkın şarabın ab-ı engur olmadan.
Bir acayip aşka düşmüş yanar Şems-i müdam,
Hakk'a makbul olmak ister, halka menfur olmadan.
Daha sonra şöyle devam eder: "Bazıları, kendisi bu halde, bu makamda olmadıkları halde, buralardan söz ederler. İnsana faydalı olan iki türlü ilim vardır. Bir ilm-i diyanet (din ilmi), diğeri ilm-i tababet (tıp ilmi)'tir" dedikten sonra Kadir Hafız'a dönerek: "Sen o gün görürsün, o vakitte dağların paramparça olduğunu" mealindeki ayet-i kerimeyi okur. O zat içinden: "Ben nefisten sual arz ettim. Efendi bana dağların yıkılacağından bahsetti" diye geçirirken, Garip Hafız Hazretleri: "Nefs dağı, görmüş olduğun dağlardan kavidir, kuvvetlidir. Nefs dağlarının parçalanması ile dosta kavuşma yolları açılır" buyurur.
Garip Hafız Efendi Hazretleri, ömrünün sonuna doğru Merzifon'a yerleşir. Çevresine ilim ve irfan saçmaya burada da devam eder. 1976 yılında Ankara'da vefat eden Garip Hafız Hazretlerinin naaşı, Amasya ili, Gümüşhacıköy ilçesi, Gümüş kasabasına getirilerek Haliliye Medresesi'ne defnedilir. Sağlığında, kabrinin üzerine türbe yapılmamasını vasiyet etmiştir.
Çok okuyan, bilimin her sahasında söz sahibi olan bir gönül adamıdır. (Mürşid derecesinde) İbadetini tamamen gizli yapmıştır. On yedi yıl yanında bulunan manevi oğlu, kendisini sadece iki kez abdest alırken gördüğünü ifade etmektedir. Kendisine sorulmak istenen soruları önceden bilmesi ve cevaplaması meşhurdur.
Hayatı boyunca, insanlara sevgi-hoşgörü, devlete saygı prensipleri ile davranmıştır. Kendisini ziyarete gelenlerle dahi tartışmamıştır. Üst düzey bürokrat ve askerlerden sayısız dostu olmuştur. Hayatı kerametlerle dolu olup, şahitleri bugün hayattadır.
-Evliyalar Şehri Amasya'dan-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder