Beşir Efendi Türbesi

Taşova’nın İdris Torun Mahallesi Kabristanlığında bulunan türbe, betonarme bir yapıya sahip olup ev şeklinde düzenlenmiştir.İçinde büyük bir salon ve iki küçük odadan ibaret yapıda odalardan biri mescit olarak kullanılmaktadır. Beşir Efendi sandukasının yanında yer alan diğer sandukanın eşi Pembe Hatun’a ait olduğu ileri sürülür.

Zengin bir ailenin çocuğu olarak 1905 yılında Dağıstan’da dünyaya gelen Beşir Efendi 12 yaşında iken, rüyasında gördüğü yaşlı bir velinin yol göstermesi üzerine , ailesine haber vermeden Türkiye’ye gelir. Önce Tokat-Erbaa’ya, oradan da Eksel’e gelerek Şeyh Beyrullah Efendi dergahına ulaşır. Ancak Beyrullah Efendi kısa bir süre önce vefat etmiştir. Ölmeden önce henüz dergaha gelmekte olan Beşir Efendi’nin eğitimiyle ilgilenmesi için Ali Osman Efendi’yi görevlendirir.

Beşir Efendi yedi yıl bu dergahta hizmet eder. Kendisine verilen görevleri tam olarak yerine getirir. Bu yedi yıllık hizmetten sonra iki yıl sürecek olan inzivasına çekilir. Birinci ay hiç kimseyle konuşmaz. Yemez, içmez. İki yıllık inziva ile manevi terbiyesini tamamlayan Beşir Efendi, artık Karakuş Dağlarında insanları doğruya, güzele, sevgiye çağırır. Bir süre sonra Erbaa’nın Ravak Köyüne yerleşir. Daha sonra buradaki görevini de tamamlayıp son olarak Taşova’ya yerleşir.

Halk tarafından çok sevilen Beşir Efendi daima yol gösterici olur. 1975 yılında beşinci defa ifa ettiği Hac ibadetinden sonra rahatsızlanarak vefat eder. Türbesi 1980 yılında Taşova halkının yardımlarıyla yaptırılır.

Taşova’nın ‘Manevi Kalesi’ olarak görülen Beşir Efendi Türbesi, özellikle mübarek günlerde ziyaretçi akınına uğrar. Yakınlarının kabrini ziyarete gelenler önce Beşir Efendi’nin Türbesine uğrarlar. Okula yeni başlayacak olan çocukların zihnin açılması, başarılı, aklı başında biri olması için dua etmek üzere getirildikleri görülür.

Beşir Efendi’nin hakkında anlatılan kerametlerden bazıları şöyledir.

Beşir Efendinin ailesinin Dağıstan’da geniş arazileri ve koyun sürüleri vardır. Küçük Beşir bir gün çobanlarla birlikte koyun sürülerini otlatırken, ırmak kenarında bir kulübede uyuya kalır. O sırada şiddetli bir yağmur başlar ve ırmak taşar. Bunun sonucunda Beşir Efendi sele kapılır. Suyun içinde sürüklenirken ırmak kenarında ak sakallı, nurani yüzlü bir dede kendisine seslenir.; “Oğlum elini uzat”, der. Küçük Beşir sese doğru bakınır. Aralarında on metre kadar mesafe vardır. “Dede, nasıl uzatayım elimi?”, der ve boşluğa elini öylesine uzatır. Sonra selden kurtulduğunu ve ırmağın kenarında olduğunu şaşkınlık içersinde görür ve, “Dede, seni nasıl bulabilirim?”, diye sorar. Dede şu karşılığı verir. “Evladım Beşir. Türkiye’nin Tokat ili Erbaa ilçesi Eksel Köyünde Şeyh Beyrullah Efendi diye ararsan bizi bulursun.” Bu konuşmadan sonra dede kaybolur. Küçük Beşir Bu olaydan sonra Dağıstan’da duramaz. Ailesine haber vermeden yola çıkar. İçinde bulunduğu ilahi cezbenin etkisiyle Türkiye’ye geçer. Sonunda Tokat Erbaa’ya oradan da Eksel’e ulaşır. Beyrullah Efendi’nin dergahını bulur, ancak Beyrullah Efendi kısa bir süre önce vefat etmiştir. Beyrullah Efendi en yakın müridi olan Ali Osman Efendi’ye ölmeden önce Dağıstan’dan Beşir Efendi’nin geleceğini haber vermiş ve ondan Beşir Efendi’nin terbiyesi ile ilgilenmesini istemiştir.

Onun sevenlerinden İbrahim Altın şunları anlatır:

“İnzivaya çekildikten bir ay sonra bir gün sabaha karşı bizim kapı çalındı. Kapıyı açtım ki, Beşir Efendi. Buyur Beşir Efendi, dedim, içeri aldım. Biraz sohbetten sonra Allah’ın verdiği nimetlerden bir sofra getirdik. Buyrun yiyelim, dedim. Ama o, bir çay tabağını dolduracak kadar bir şeyler yedi. “Allah bereket versin, çok bereket versin, bu kadar yeter”, dedi. “Beşir Efendi çamaşırların kirlenmiştir, değiştirelim.” Dedim ise de, o hiç gerek görmedi. Altı ay sonra çamaşırını değiştirdi. Değiştirilen çamaşırları yıkamak için suya koyduk, çamaşırları suyun içinde eridi, kayboldu.”

Beşir Efendi bir kış mevsiminde gece yarısı ortadan kaybolur. Sabah namazına yakın eve gelir fakat tekrar gider. Gittiğinin üçüncü gecesi hanımı, oğluna Beşir Efendi’nin üç gecedir gelmediğini söyler. Dışarıda elli altmış cm. kar vardır. Beşir Efendi’nin tekkeye gittiği düşünülür. Hanımı ve oğlu yanlarına aldıkları el feneri ile tekkeye giderler. Tekkenin yakınlarında Seyyid İbrahim Hazretleri diye bilinen bir ulu zatın mezarı vardır. Beşir Efendi’yi bu zatın mezarının başında iki dizinin üstünde oturur bulurlar. Cansız bir mezar taşı gibi görünmektedir. Onu bu halde görünce hanımı bir feryat koparır. Soğuktan donduğunu sanarak yanına yaklaşır. “Beşir Efendi ne oldu sana?”, diye sallamaya başlar. Bunun üzerine Beşir Efendi yavaşça kalkar ve evine gelir. Kendisine sorulan sorulara hiç cevap vermez. Ertesi gün hanımı, “Efendim ben seni üşümüş, donmuş zannettim”, deyince, Beşir Efendi, “Ben üşümedim, donmadım, lakin senin bağırman beni üşüttü”, diye cevap verir. Hanımı, “Efendi, sen orada ne yapıyordun?”, deyince de, “Bizim toplantımız ve alınacak kararlarımız vardı”, diye cevap verir.

Beşir Efendi bir gün de Taşova’nın Gemibükü Köyü’nde Ömer Ağa’nın misafiridir. Dönüşte yolları Yeşilırmak’ın kenarından geçer. O günlerde Yeşilırmak taşmıştır. Bu sebeble Ömer Ağa, “Hocam, ırmak taşarak köye yaklaştı. Bize himmet edip dua etseniz de köyümüz bu taşkından kurtulsa, ırmak çekilse”, deyince Beşir Efendi sağ kolunu kaldırarak ırmak yatağının köyün ucundan geçen bölümünü işaret ederek, “ta şuradan mı çıksın?”, der. Sabah olunca köy halkı ne görsün. Irmak Beşir Efendi’nin işaret ettiği yerden akmaktadır.

Beşir Efendi köyde bir eve misafir olur. Cübbesini tutan ev sahibi, cübbeyi ağırlığından dolayı askıya asmakta zorlanır. Daha sonra ev sahibi ibrikle abdest suyunu dökerken görür ki Beşir Efendi’nin kolları çok zayıftır. Aklından, “bu vücutla bu cübbeyi nasıl taşıyor?”, diye geçirince, Beşir Efendi abdest bitiminde ona şöyle cevap verir; “Efendi niye o kadar düşünüyorsun? Herkesin kendine göre bir gücü vardır , merak etme.”
-Evliyalar Şehri Amasya'dan-

Hiç yorum yok: